7 Aralık 2015 Pazartesi

CEVAPLARA AÇILAN KAPILAR

Aykırıydım işte. Tamamen eleştirel, uyumsuz, mutsuz kişiliğimle birlikte her şeyin farkında olduğumu sanıyordum belki de. Neden bahsetmeye çalıştığımı anlayamadınız tabiki. Anlatayım...Sonrasında ister budala ister aptal diyin ama sadece okuyun yargılamadan. Kalpler arası iletişimin yok olduğu bir çağda düşüncelerimin içinize işlemesine izin verin.
Aslında her şey gençlik yıllarında başlamıştı. Sorguluyordum, tarihe, psikolojiye ve felsefeye merakım - ki sonrasında hayranlığa dönüşmüştü - arkadaşlarım tarafından garip karşılansa da devam ediyordum bildiğim yolda. Yol doğrunun yoluydu. Doğruya ulaşmak için de araştırmak gerekiyordu. Yanlıştı bir şeyler, evet bunu biliyordum ama neyin doğru olduğunu anlamak bir şeylerin yanlış olduğunun farkına varmaktan daha zordu. Sonuçta doğru tekti yanlış ise sayısız. Korkunun hakim olduğu bir çağda sorgulamaya, araştırmaya ısrarla devam etmek, günlerimi düşünerek geçirmek - belki de toplumdan farklı olduğumdan - bana hem zevk hem de sıkıntı veriyordu. Kendimi bir görevli gibi hissediyordum, insanlara doğruyu göstermek için gönderilmiş olan. Sisteme göre yaşayan, hayatlarından özgürlüğü alınmış insanlar sistemin yanlışlığını göremeyecek kadar içindelerdi. Eğitimin kişisel özgürlüklerin artırılmasını hedeflemesi gerekirken, sadece devletin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olması görmezden geliniyordu. Günde toplam tüketilen yiyecek miktarı dünya nüfusunun iki katına yetecek kadarken dünyanın bir yerlerinde insanlar açlıktan, susuzluktan ölüyordu. Beynimizi kullanıyorduk, kalbimizi değil. Bilim ve ilerleme herkesin hayatına mutluluk getirmesi gerekirken, bu iki kavram bile birbirinden uzaklaşmıştı artık. Devletlerin bilimi güç gösterisi olarak görmesi, insanın doğayı kontrol etme arzusundan dolayı bilimi kullanması artık ilerlemeyi bırakın insanlığın gerilemesini sağlıyordu. Açıkçası yolumuzu kaybetmiştik. Bulmak elbette kolay değildi ancak doğruya yönelik tek bir adım bile birçok yanlışı yok edebilirdi. Bu adımı ben atmalıydım. Ama çözümü bulmak bir yana sorunun kaynağını bile tam olarak anlayamıyordum. Yıllar geçti bu düşünceler içinde. Artık bir yetişkindim ve bu çoğu kişinin birkaç saniyesini bile ayırmadığı düşünceler yüzünden çıldırmak üzereydim ki gördüğüm rüya adeta tüm sorularıma cevap olmuştu. Rüyamda tüm dünyaya uzaktan bakıyordum karşımda ise bir kapı vardı. Kapıyı açtım bir de ne göreyim! İşte yıllarca aradığım cevap! Zaman yolculuğun daydım adeta tüm insanlık geçmişi gözlerimin önüne serilmişti. Adem'den başlayıp birkaç saniye önce dünyayı gözlerini açanlara kadar. İnsanları doğru yola iletmek isteyen insanları Sokrates'i, İsa'yı, Muhammed'i ve aynı zamanda kendi hırsları yüzünden binlerce insanı katledenleri de gördüm. Ve o an anladım ki en zeki yaratılmış varlık olan, düşünebilen biz, içimizdeki kötü istek sonucu güzelliklerle dolu yaşamı yaşanmaz hale getirmiştik. Bu istek, bir diğerinden güçlü olma, iktidar hırsı ve her şeyi kontrol etme isteğiydi. Ama unutmuştuk, bizden güçlüsü vardı. Bizi yaratan ve yaşatan varlık aklımızdan silinip gitmişti. İşte böyle seslenmek istiyordu Ç. tüm insanlığa. Doğru yolu bulmaya öncülük etmek istiyordu.

Peki şimdi size soruyorum içinizdeki Ç.'ye hiç kulak verdiniz mi? Toplumun sorgulamadan bağlandığı şeyin yanlış olduğunu söylemeye cesaret edebildiniz mi? Yaşadığınız hayatı az da olsa anlamlandırabildiniz mi?  

Daha fazlası için >>>>> baskaldiris.blogspot.com.tr

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorumlarınız benim için çok değerli!

>