Aykırıydım
işte. Tamamen eleştirel, uyumsuz, mutsuz kişiliğimle birlikte her
şeyin farkında olduğumu sanıyordum belki de. Neden bahsetmeye
çalıştığımı anlayamadınız tabiki. Anlatayım...Sonrasında
ister budala ister aptal diyin ama sadece okuyun yargılamadan.
Kalpler arası iletişimin yok olduğu bir çağda düşüncelerimin
içinize işlemesine izin verin.
Aslında
her şey gençlik yıllarında başlamıştı. Sorguluyordum, tarihe,
psikolojiye ve felsefeye merakım - ki sonrasında hayranlığa
dönüşmüştü - arkadaşlarım tarafından garip karşılansa da
devam ediyordum bildiğim yolda. Yol doğrunun yoluydu. Doğruya
ulaşmak için de araştırmak gerekiyordu. Yanlıştı bir şeyler,
evet bunu biliyordum ama neyin doğru olduğunu anlamak bir şeylerin
yanlış olduğunun farkına varmaktan daha zordu. Sonuçta doğru
tekti yanlış ise sayısız. Korkunun hakim olduğu bir çağda
sorgulamaya, araştırmaya ısrarla devam etmek, günlerimi düşünerek
geçirmek - belki de toplumdan farklı olduğumdan - bana hem zevk
hem de sıkıntı veriyordu. Kendimi bir görevli gibi hissediyordum,
insanlara doğruyu göstermek için gönderilmiş olan. Sisteme göre
yaşayan, hayatlarından özgürlüğü alınmış insanlar sistemin
yanlışlığını göremeyecek kadar içindelerdi. Eğitimin kişisel
özgürlüklerin artırılmasını hedeflemesi gerekirken, sadece
devletin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik olması görmezden
geliniyordu. Günde toplam tüketilen yiyecek miktarı dünya
nüfusunun iki katına yetecek kadarken dünyanın bir yerlerinde
insanlar açlıktan, susuzluktan ölüyordu. Beynimizi kullanıyorduk,
kalbimizi değil. Bilim ve ilerleme herkesin hayatına mutluluk
getirmesi gerekirken, bu iki kavram bile birbirinden uzaklaşmıştı
artık. Devletlerin bilimi güç gösterisi olarak görmesi, insanın
doğayı kontrol etme arzusundan dolayı bilimi kullanması artık
ilerlemeyi bırakın insanlığın gerilemesini sağlıyordu.
Açıkçası yolumuzu kaybetmiştik. Bulmak elbette kolay değildi
ancak doğruya yönelik tek bir adım bile birçok yanlışı yok
edebilirdi. Bu adımı ben atmalıydım. Ama çözümü bulmak bir
yana sorunun kaynağını bile tam olarak anlayamıyordum. Yıllar
geçti bu düşünceler içinde. Artık bir yetişkindim ve bu çoğu
kişinin birkaç saniyesini bile ayırmadığı düşünceler
yüzünden çıldırmak üzereydim ki gördüğüm rüya adeta tüm
sorularıma cevap olmuştu. Rüyamda tüm dünyaya uzaktan bakıyordum
karşımda ise bir kapı vardı. Kapıyı açtım bir de ne göreyim!
İşte yıllarca aradığım cevap! Zaman yolculuğun daydım adeta
tüm insanlık geçmişi gözlerimin önüne serilmişti. Adem'den
başlayıp birkaç saniye önce dünyayı gözlerini açanlara kadar.
İnsanları doğru yola iletmek isteyen insanları Sokrates'i,
İsa'yı, Muhammed'i ve aynı zamanda kendi hırsları yüzünden
binlerce insanı katledenleri de gördüm. Ve o an anladım ki en
zeki yaratılmış varlık olan, düşünebilen biz, içimizdeki kötü
istek sonucu güzelliklerle dolu yaşamı yaşanmaz hale getirmiştik.
Bu istek, bir diğerinden güçlü olma, iktidar hırsı ve her şeyi
kontrol etme isteğiydi. Ama unutmuştuk, bizden güçlüsü vardı.
Bizi yaratan ve yaşatan varlık aklımızdan silinip gitmişti. İşte
böyle seslenmek istiyordu Ç. tüm insanlığa. Doğru yolu bulmaya
öncülük etmek istiyordu.
Peki
şimdi size soruyorum içinizdeki Ç.'ye hiç kulak verdiniz mi?
Toplumun sorgulamadan bağlandığı şeyin yanlış olduğunu
söylemeye cesaret edebildiniz mi? Yaşadığınız hayatı az da
olsa anlamlandırabildiniz mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Yorumlarınız benim için çok değerli!